Geleneksel iktisat modellerinin ortaya koyduğu “en iyi” olanı isteme davranışı yani
kişisel çıkarlar doğrultusunda hareket etme isteği, iktisatta “homoeconomicus” varsayımı
olarak nitelendirilmektedir. Bu varsayım ile iktisat teorilerini üreten geleneksel iktisatçılar;
bireylerin psikolojik, sosyolojik gibi insana özgü davranışlarını dışarıda bırakarak, iktisadi
karar birimlerinin her zaman rasyonel karar verdiğini kabul etmektedir. Fakat bu anlayış,
küreselleşmeyle birlikte değişen ekonomik, siyasal ve sosyal beklentiler ile New York
Borsasının çöküşünden itibaren başlayan 1929 ekonomik krizini tanımlamada yetersiz
kalmaktadır. Özellikle 1980 yılından itibaren finans sektörünün hızlı ilerleyişi, bireylerin
karar alma süreçlerinde uyguladıkları rasyonel davranış anlayışını kısıtlayarak, dönemin
şartlarına uygun olarak “iyi” olarak nitelendirilen durumları kabul ettiklerini ortaya
koymaktadır. Yani bireyler rasyonel olmaktan çıkıp irrasyonel olanı da tercih
edebilmektedir. Bu sebeple davranışsal iktisat, insan davranışlarını inceleyen sosyoloji,
psikoloji ve hukuk gibi bilim alanlarıyla yakın ilişkiler kurarak bireylerin alacakları
kararlarda hangi konuların etken olduğunun gözlemlenebilmesi adına laboratuvar
ortamında incelemelere olanak sağlamıştır. Bu yönüyle davranışsal iktisat, deneysel
iktisadın katkılarıyla “1929 Büyük Buhranı” ile “2008 Küresel Ekonomik Krizi”ne yeni
yaklaşımlar getirerek dikkat çekmeyi başarmıştır. Bu çalışmada 1929 ve 2008 krizlerinin
birlikte ele alınmalarının nedeni; krizlerin, etki alanları, süreleri ve kapsamları açısından
diğer ekonomik krizlerden daha şiddetli olmalarıdır.
Bu tez çalışmasında, ekonominin olağan dışı dönemleri olarak karşımıza çıkan
“1929 Büyük Buhranı” ve “2008 Küresel Krizi” dönemlerinde birçok ülkede deneysel
yöntemler kullanarak davranışsal iktisada katkı sağlamış çalışmalar incelenmiş ve
ekonomik karar aşamasında etkili olan faktörlere ilişkin bulguların analizleri yapılmıştır.
Sonuç olarak içinde bulunduğumuz pandemi süreci dâhil olmak üzere her iki krizin
vi
tetikleyicileri ve krizi çözebilecek politikaların derinlemesine incelemesi yapılarak; hangi
psikolojik unsurların etkili olduğu, bu krizlerin aşılmasında hangi davranışsal modellere
başvurulması gerektiği vurgulanmıştır.
The behavior of wishing "the best", that is, the desire to act in line with personal
interests, put forward by traditional economic models is defined as the "homo economicus"
assumption in economics. Traditional economists who generate economic theories with this
assumption acknowledge that economic decision-making units always make rational
decisions, excluding the psychological and sociological behaviors of individuals. However,
this understanding falls short in defining the economic, political and social expectations
that changed with globalization and the 1929 economic crisis that started after the collapse
of the New York Stock Exchange. Especially after 1980, the rapid progress of the financial
sector reveals that individuals accept the “good” situations in accordance with the
conditions of the period and restricts the rational behavior ideaof individuals in decision making processes. In other words, individuals can cease to be rational and prefer the
irrational. For this reason, behavioral economics has established close relationships with
scientific fields such as sociology, psychology, and law that examine human behavior, and
has provided the opportunity to examine them in a laboratory environment in order to
observe which issues are effective in decisions. In this respect, behavioral economics has
managed to draw attention by introducing new approaches to the "1929Great Depression"
and "2008 Global Economic Crisis" with the contributions of experimental economics. The
reason why 1929 and 2008 crises are handled together in this study is these crises are more
severe than other economic crises in terms of their effects, duration and scope.
In this thesis study, studies that contributed to the behavioral economics by using
experimental methods in many countries during the "Great Depression of 1929" and "2008
Global Crisis", which appeared as extraordinary periods of the economy, were examined
and the analysis of the findings related to the factors affecting the economic decision
viii
process was made. As a result, by examining the triggers of both crises including the
pandemic period we live in and the policies that can solve the crisis, effective psychological
factors and behavioral models that should be used to overcome these criseswere
emphasized.