İran’da sinema, ülkedeki baskıcı rejime rağmen halkın aydınlatılmasında kurtarıcı
olarak görülmüştür. Yönetmenler, sansür mekanizması tarafından ağır kısıtlamalar altında
kalsalar da üretmeye devam etmişlerdir. Ülkeye dair dertlerini, eleştirilerini sansüre
uğramadan işleyebilmek için, alegorik anlatım sıklıkla tercih edilip İran sinemasının tarzı
olagelmiştir. İran’daki rejimi, kurumları doğrudan eleştiremeyen yönetmenler, merceklerini
gündelik yaşamdaki sıradan hikayelere çevirerek ve çetrefilli insan ilişkilerine odaklanarak
ülkenin sosyolojik yapısına dair derinlikli gözlemler sunmuşlardır. Ana akım İran
sinemasında genellikle didaktik öykülemeler yolu ile vicdan sahibi, dini itikatları yerine
getirme konusunda hassas davranan, ne olursa olsun iyi olanı seçen insan tipolojisi
çizilmiştir. İranlı yönetmen Asghar Farhadi ise, farklı olarak, benliği ve inançlarıyla çelişen,
durum gereği menfaatini ya da konumunu korumak için ‘yanlış’ı tercih edebilen, birden
fazla durumda birden fazla ve birbiriyle çelişen benlikler sergilemek zorunda kalan bireyleri
ve ilişkilerini anlatmak istemiştir. İlişkilerin çatışmalı yanlarını, zedelenen benlikleri ve
yüzleşmeleri dramatik öykülere işleyerek sahneye aktarmıştır. Farhadi, gündelik hayatta
karşılaştığımız insan profillerini ve onların sıradan hikayelerini izleyiciyle buluşturma
konusunda oldukça başarılı bir yönetmendir. Bu yönüyle Farhadi’nin filmleri, Goffman’ın
kuramsal alet çantasının sunduğu kavram ve perspektiflerle okunmaya elverişli hikayeler
sunmaktadır. Goffman perspektifiyle izlendiğinde, Ferhadi’nin sıradan kahramanlarının
sürekli benlik ve izlenim müzakereleri yapmak durumunda kalmaları; seyircinin olayları,
durumları ve bunlara maruz kalan bireylerin seçimlerini sorgulamasına yol açmaktadır.
Seyirci, hikâye geliştikçe, kızdığı karakterlerle empati kurup onlara hak verebilmekte; en
azından hikâye içinde konumlanmaya, olayların gelişimini sorgulamaya ve anlamaya
çağrılmaktadır. Farhadi, her karaktere eşit söz hakkı vererek insanı, “içinde bulunduğu
vi
durumun insanı” olarak görmemizi sağlamaktadır. Seyircinin yaşadığı bu deneyim, iyiliğin
ve kötülüğün durumsallığının yanı sıra iyi ve kötü karakterin kim olduğu sorusuna verilecek
yanıtın kolay bir yanıt olmadığını vurgulamaktadır.
Sosyolog Erving Goffman ise toplumsal dünyanın hakikatine ulaşabilmek için
bireyin gündelik hayatına katılımcı gözlem metoduyla yaklaşılması gerektiğini
savunmaktadır. Goffman’ın sosyal bilimci, Farhadi’nin ise sinemacı kimliğiyle bireyin
gündelik hayatını izlerken vardıkları sonuç, söylemek istedikleri sözler benzerlik
taşımaktadır. Goffman, bireylerin en sıradan etkileşim anlarında bile benlik müzakeresine
ve inşasına girdiğini vurgularken, inşa edilen bu benliklerin durumsal ve geçici olduğunu da
göstermeye çalışmıştır. Geçici olan bu benliklerin bir başkasına nasıl aktarıldığını
önemseyen Goffman, bireyin benlik sunarken tek amacının başarılı olmak olduğunun altını
çizer. Goffman sosyolojisi bireyin dahil olduğu etkileşimleri ve etkileşim anında başarılı
olabilmek için geliştirdiği taktikleri incelemeyi görev edinmiştir. Goffman’ın katılımcı
gözlem metoduna benzer şekilde, Farhadi de insan hikayelerini tüm gerçekçiliği ile
kadrajına alarak insan ve davranışlarını anlatır. Bu benzerlikten yararlanarak çalışmada,
Farhadi sinemasının Goffman merceğiyle incelenmesi amaçlanmıştır.
In Iran, despite the oppressive regime in the country, cinema has been considered as
a savior in enlightening the people. Directors have continued to produce even if they have
been enduring heavy restrictions. To avoid censorship, allegoric narration has become the
style preferred by the Iranian directors to narrate their stories and concerns. Since they have
not been able to openly criticize the regime and the state, they have turned their lenses to
ordinary stories of everyday life and complicated human relations, and thereby providing
insightful observations on the country’s sociological structure. In the mainstream Iranian
cinema, dominant tendency has been to narrate didactic stories where an idealized typology
is used to draw an individual who is conscionable, sensitive to follow the religious roles and
chooses to do the good no matter what happens. The Iranian director Asghar Farhadi, on the
other hand, seeks to present characters and relations wherein individuals conflict with their
own selves and beliefs, may choose the ‘wrong’ to protect his/her interest or status due to
the pressures of the situation, and forced to present more than one and conflicting selves. He
brings to the scene the conflicting sides of the relationships, damaged selves and
confrontations embedded in dramatic stories. Farhadi is considered to be a very successful
director in presenting the audience with profiles of ordinary people and their ordinary stories
that we encounter in everyday life. With this particular quality, Farhadi’s movies are woven
with stories suitable to be read using the concepts and perspectives provided by Goffman’s
theoretical tool kit. When observed with Goffman’s perspective, the fact that the ordinary
characters of Farhadi are forced to perform a constant self and impression management
causes the audience to question the events, situations and choices of the people who have
been exposed to them. As the story develops, the audience may grow sympathy to the
characters otherwise he or she detested in the very beginning. By giving every character an
viii
equal right to speak, Farhadi enables us to see them as a “humans of their situation.” This
experience emphasizes to the audience that the goodness and badness are contingent upon
the situation as well as the answer to the question of who is good and who is bad are not
easy to answer.
Sociologist Erving Goffman argues for participant observation of individuals’
everyday life as a method to reach the truth of social life. Goffman as a sociologist and
Farhadi as a director both have similar thoughts and make similar conclusions in observing
everyday life of the individuals. By emphasizing the fact that individuals engage in
impression management and self-construction even in very ordinary moments, Goffman
tries to show that self-identities are contingent and temporary. He takes interest in how these
temporary self-identities are communicated to others and underlies that the only aim the
person has in this relationship is the successful communication of the selves. Goffman’s
sociology seeks to investigate the interactions between individuals and the strategies they
develop to achieve a successful self-presentation. Similar to Goffman’s participant
observation method, Farhadi too frames in on ordinary people’s stories with all the
dimensions surrounding them and tells us about their reactions and strategies. Taking
advantage of these similarities, this thesis analyzes Farhadi’s cinema from Goffman’s
perspective